19 Ocak 2018 Cuma

Yerel tohum

Dün sizlere yaklaşan ve hatta içinde olduğunuz kuraklık sorunundan bahsetmiştim. Yağış azlığından su kaynaklarımız beslenemiyor. Önlem almadığımız sürece su ve gıdaya ulaşmakta sorun yaşayacağımız bir döneme hızla girmek üzereyiz. Şimdi neden yerel tohumlara bu kadar önem verdiğimizi ve aslında geç kalınmış bir zamanlamanın tam da ortasında olduğumuzu anlatmak istiyorum. Yerel tohumlar hibrit veya GDOlu dediğimiz diğer tohumlarla kıyaslanmayacak kadar önemli ve hayati bir konu! 1977’de başlayan ve dünya nüfusu hızla artıyor ve buna karşılık gıda kaynaklarımız azalıyor, bu kadar insanı doyurmak yakında zorlaşacak gerekçesi ile ilk kez Türkiye’de Güneydoğu Bölgesinde ekilmeye karar verilen hibrit tohumundan o dönemdeki sivil toplum örgütlerinin karşı çıkmasıyla vazgeçiliyor. Ardından hibrit ekimi Meksika’da, ardından Hindistan’da uygulanıyor ve dünyaya yayılıyor. Hibritin toprağa uyum sağlaması için kullanılan kimyasal tarım ilaçları ve kimyasal gübre ile ekilen toprakların verimi bittiği gibi, su ve enerji kaynaklarını da beraberinde bitirmeye devam ediyor. Aradan bunca zaman geçmiş olsa da bugün Hindistan, az gelişmiş bir ülke olmasına rağmen hibritten gördüğü zararın altından kalkmaya ve topraklarını hibritin zararından temizleme çabasında! Bu konularda yapılan yayınlar ve filmler ile çiftçisini bilinçlendiriyor ve neresinden dönersen kardır hesabını yapıyor. Ya bizde durum ne? Bizde değişen bir şey yok! 2006 yılında çıkarılan tohum kanunu ile yerel tohum satışı yasaklanıyor ve çiftçi hibrit kullanımı için halen teşvik ediliyor! Verimin yüksek olması ve devletin hibrite destek vermesi sebebi ile çiftçinin de işine gelen bu durum ne zamana kadar devam eder bilmem ama ben daha kullandığı kimyasalla ürettiği ürünü yiyen bir çiftçiye rastlamadım. Sanayi tarımı yapan her çiftçinin kendisi için mutlaka küçük bir arazide ürettiği kendi ürünü var maalesef!
Şimdi gelelim yerel tohuma!
Anadolu’da toprağımızda kendiliğinden oluşmuş, toprağımızın ve doğamızın koşullarına uyum sağlamış ve sekiz bin yılda oluşmuş bir tohum kültürümüz var!
Toprak ve tohum arasında nasıl bir uyum var? Aslında bu durumu size kitap yazısı gibi yapmaktansa benim deneyimlediğim gibi izah etmek istiyorum. Ben deneyimleyince daha iyi anladım. Geçtiğimiz hafta Dargeçit’in bir köyüne gidip yerel tohumlarımızı tedarik ettiğimiz çiftçiler ile görüşmüştük. Onlardan aldığımız buğday tohumları hibrit tohumlarının yarı boyunda ve daha sert yapıda! Zor doğa koşulları yapısını güçlendirmiş aslında. Ovada sanayi tarımı yapan birçok çiftçi tohumları gördüğünde ürünün susuz yetiştiğini zaten söylemişlerdi. Dargeçit’teki çiftçiler ile görüşmemizde anlattılar!
“Biz çiftçilikle uğraşan insanlarız ve kendi kendimize yetmek zorundayız. Arazimiz dağlık olduğundan makine kullanamıyoruz. Su en büyük sorunumuz! Evlerde su var ama ürün sulamak için yok! Kuyu açmaya ne arazi müsait ne de imkanlarımız. Kendimiz ellerimizle ve hayvanlarımızla işliyoruz toprağımızı...”
- Buğdayı nasıl yetiştiriyorsunuz?
“Bizim ekmek yapmak için bu buğdaydan başka şansımız yok. Babadan kalma tohumlar bunlar ve biz her sene ürünümüzün bir kısmını ayırarak bu tohumları çoğaltıyoruz. Çünkü hem araziye hem iklime uyum sağlıyorlar. Su vermiyoruz, veremiyoruz! Ama toprak yine de bu şartlarda az da olsa bize ürün veriyor.”
- Hibrit kullandınız mı?
“Kullandık ama bu koşullara uyum sağlayamadı, su istedi ve kurudu! Verim almadık. Üstelik hibrit pahalı! İlaç istiyor, su istiyor, gübre istiyor!”
İşte cevap bu kadar basit aslında...Yaklaşan tehlike ne kadar büyük olursa olsun yerel toprak kültürümüzden ve tohumlarımızdan vazgeçmemeliyiz! Toprak ve yerel tohum et ve tırnak gibi yani aile gibi aslında! Koşullar ne olursa olsun birbirlerinde vazgeçmiyorlar, biz onlardan vazgeçmediğimiz sürece!












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder