Şimdi gelelim yerel tohuma!
Anadolu’da toprağımızda kendiliğinden oluşmuş, toprağımızın ve doğamızın koşullarına uyum sağlamış ve sekiz bin yılda oluşmuş bir tohum kültürümüz var!
Toprak ve tohum arasında nasıl bir uyum var? Aslında bu durumu size kitap yazısı gibi yapmaktansa benim deneyimlediğim gibi izah etmek istiyorum. Ben deneyimleyince daha iyi anladım. Geçtiğimiz hafta Dargeçit’in bir köyüne gidip yerel tohumlarımızı tedarik ettiğimiz çiftçiler ile görüşmüştük. Onlardan aldığımız buğday tohumları hibrit tohumlarının yarı boyunda ve daha sert yapıda! Zor doğa koşulları yapısını güçlendirmiş aslında. Ovada sanayi tarımı yapan birçok çiftçi tohumları gördüğünde ürünün susuz yetiştiğini zaten söylemişlerdi. Dargeçit’teki çiftçiler ile görüşmemizde anlattılar!
“Biz çiftçilikle uğraşan insanlarız ve kendi kendimize yetmek zorundayız. Arazimiz dağlık olduğundan makine kullanamıyoruz. Su en büyük sorunumuz! Evlerde su var ama ürün sulamak için yok! Kuyu açmaya ne arazi müsait ne de imkanlarımız. Kendimiz ellerimizle ve hayvanlarımızla işliyoruz toprağımızı...”
- Buğdayı nasıl yetiştiriyorsunuz?
“Bizim ekmek yapmak için bu buğdaydan başka şansımız yok. Babadan kalma tohumlar bunlar ve biz her sene ürünümüzün bir kısmını ayırarak bu tohumları çoğaltıyoruz. Çünkü hem araziye hem iklime uyum sağlıyorlar. Su vermiyoruz, veremiyoruz! Ama toprak yine de bu şartlarda az da olsa bize ürün veriyor.”
- Hibrit kullandınız mı?
“Kullandık ama bu koşullara uyum sağlayamadı, su istedi ve kurudu! Verim almadık. Üstelik hibrit pahalı! İlaç istiyor, su istiyor, gübre istiyor!”
İşte cevap bu kadar basit aslında...Yaklaşan tehlike ne kadar büyük olursa olsun yerel toprak kültürümüzden ve tohumlarımızdan vazgeçmemeliyiz! Toprak ve yerel tohum et ve tırnak gibi yani aile gibi aslında! Koşullar ne olursa olsun birbirlerinde vazgeçmiyorlar, biz onlardan vazgeçmediğimiz sürece!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder