26 Haziran 2017 Pazartesi

Tandır Ekmeği

Anadolu'nun en bereketli topraklarının olduğu bereketli Hilal, Mezopotamya'nın en başat ürünüdür; buğday! Buğday'dan yapılan en önemli ürün de  ekmektir. Emeği, alın terini, sofradaki yemeği temsil eder. Güneydoğu'da kalabalık aileler arasında ekmek ile beslenme alışkanlığı yüksek olduğundan en çok tüketilen ürünlerin başında gelir. Hayatını tarım yaparak kazanan yöre insanı ekmeği de kendisi üretmektedir. Tarladan gelen buğday Değirmenler'e götürülür kepeğinden ayrılarak una dönüştürülür. Kepek kıymetlidir bizim buralarda, atılmaz. Ekmek yaparken biraz un, biraz kepek, su, maya ve tuz İle yoğrulan hamur, elle şekillendirilir. Mayalanmaya bırakılır,dinlendirilir. Bu esnada ekmeği pişirmek için, tandır yakılarak  ateşinin kor olması beklenir.

 Beklerken hamur mayalanıp, olgunlaşır. Tandır istenilen sıcaklığa vardığında da mayalanmış hamur, tekrar şekillendirilerek  yüzeyine yumurta sürülür ve  tandırın sıcak duvarına elle tek tek vurulur. 

Tandırın kapağı kapatılır ve ekmek pişmeye bırakılır.  Yaklaşık 20-25 dakika sonra pişen ekmek, tandır duvarından kolayca ayrılacağından  tandırın içinden toplanır. 



Aynı işlem hamur bitene kadar tekrar edilir. 10 kişilik bir aile ortalama  25 kg undan her üç günde bir böyle ekmek yapar Mardin'de. Yapılan ekmek hem daha ekonomik hem daha lezzetli olmaktadır. Tandır ekmeği yapımı aslında oldukça zordur. Sıcaklığı ayarlamak, o sıcaklıkta elini hamurla beraber tandıra sokmak gerçekten ustalık gerektirir. Tandır çok sıcak olduğundan yaz aylarında ekmek yapma işi genelde ya sabah çok erken saatte yada akşam güneş battıktan sonra yapılır. 



Bize tandır ekmeklerimizi Ayşe yapıyor. Ayşe kırkbeş yaşında ve dokuz çocuğu var.  O hayatı hep zor tarafından yaşayanlardan. Ailesi tarımla uğraştığından küçük yaştan beri geleneksel aile işçisi olarak çalışan Ayşe, yaklaşık bir yıldır  bizim mutfağımızda ve çok başarılı. Yeni şeyler öğrenmeyi seviyor. Ancak geleneksel kültüre dair bizim kendisinden öğrendiğimiz şeyler bizim ona öğrettiklerimizden çok daha  fazla. Onu en çok şaşırtan hayatının rutininde yaptığı  şeylerin bizim için ne kadar kıymet gördüğü...Mesela evinde çocuklarına her zaman  yaptığı ekmeğin bizim gözümüzde Ayşe'nin tandır ekmeği olarak değer kazanması ona hem özgüven sağlıyor hem de mutlu ediyor. Kentleşme ile birlikte geleneksel kültüre dair unutmayı tercih ettiğimiz bir çok değer aslında önem verildiğinde Ayşe ve onun gibi kadınlarla bizim kültürel zenginliğimiz olarak yaşayacaktır.

                        The fertile Crescent with the most fertile lands of Anatolia is the most dominant product of Mesopotamia is wheat. The most important product made from wheat is bread. It represents labor, sweat of forehead  and meal on the table . Among the crowded families in the Southeast, bread is one of the most consumed products because of its high eating habits. The locality that earns his life by farming also produces the bread themself. The wheat from the field is taken to the Mills and it is separated from its head and converted into flour.Dandruff is valuable in here, never throw . When making bread, the dough is kneaded with a little flour, a little bit of bran, water, yeast and salt . After the dough shape with hand. Leave to ferment, rest .In order to cook the bread at this time, it is expected that the fire will be burned for  the fire will be coal.. The dough grows and matures while you wait. When the tandır reaches the desired temperature, the fermented dough is reshaped and eggs are laid on the surface, and it is shot individually by hand on the hot wall of the tandır. The tandoor cap is closed and the bread is left to cook. After about 20-25 minutes, the baked bread is easily removed from the wall of the tandır and collected from the tandır. The same process is repeated until the dough is finished. A family of 10 makes an average of 25 kg of bread each three days in Mardin. Baked bread is both more economical and more delicious. Tandır ekmeği construction is actually quite difficult. It is really tricky to set the temperature, to put a tandır with the hand-made dough in that temperature. Since the tandır is very hot, making bread in summer usually takes place either very early in the morning or after the evening sun is over.
Ayşe makes us our tandır breads. She is forty-five years old and has nine children. That life is always living by hard times. Ayşe, who has been working as a traditional family worker since she was aged by agriculture, has been in our kitchen for about a year and she is very successful. She likes to learn new things. But the things we learn from the traditional culture are much more than we teach them. What she does most in her routine is the most precious things for us.For example, the bread that she always makes for your children at home is worthy of ours as a tandoori bread, which makes it both self-confident and happy. Many values that we prefer to forget about the traditional culture with urbanization will live as our cultural riches with women like Ayşe.


23 Haziran 2017 Cuma

Rojin Osman

(Rojin Osman )

Rojin Osman (22)
Beş yıl önce küçük yaşta annesini kaybetti. Ona ve 3 kardeşine annelik yapan halası ve diğer  kardeşleri ile Suriye'nin kuzeyinden  sınırı geçip Türkiye'ye sığındı. Çok zeki ve becerikli. Mardin'deki çocuklara  Arapça ve Kürtçe öğretsin diye çok umutlandık ama Rojin Türkçeyi söktü, bizim çocuklar tek kelime  öğrenemedi. Mutfağı çok seviyor. Annesiz büyüdüğü için evdeki mutfak işleri hep ona kalmış ama ona öğreten hiç olmamış. Mutfak, onun yeteneklerini gösterip özgüvenini kazandığı en özel yer. Aradığımız herşeyin yerini kime soracağımızı bİliyoruz. Mezeleri ve yeni öğrendiği sebze yemeklerini harika yapıyor. Onu mutlu eden tek şey yaptığı yemeklerin beğenilmesi. Bir gün her şey düzeldiğinde sınırın öbür tarafındaki ülkesine dönmek ve hayatında bir kez de olsa İstanbul'u görmek tek hayali! Umarım herşey dilediğin gibi olur Rojin.



Rojin Osman (22)
She lost her mother at a young age five years ago. She and her three siblings became with her aunt who bring up her like her mother and crossed the border with other brothers and sisters in northern Syria and stayed in Turkey. She is very clever and resourceful. We were very hopeful that the children in Mardin would teach Arabic and Kurdish but Rojin learned  turkhish and our children could not learn a word. She loves the kitchen very much. Because she grew up without a mother, she always had kitchen work at home, but she didn't learn from anybody. The kitchen is the most special place to show her talents and gain self-confidence. We know who to ask where we are looking for everything. She prepare wonderful appetizers and freshly cooked vegetable dishes. The only thing that made her happy is somebody likes the taste of the food which is she made. One day, when everything is right, it is the only dream of returning to the country on the other side of the border and seeing Istanbul once in your life! I hope everything as you wish, Rojin.

22 Haziran 2017 Perşembe

Megdus

Suriye mutfak kültürünü araştırırken sonbahar aylarında karşılaştığım en özel kış hazırlıkları arasında yer alıyordu Megdus. Megdus cevizli patlıcan turşusu demek. Bunun için kullanılan patlıcanın HARRAN mülteci kampındaki ziyaretlerim sırasında, kamp etrafındaki tarım arazisinde kampta kalan mülteci kadınlar tarafından ekildiğini görmüştüm.

Kullanılan patlıcanların özelliği küçük, mor ve çekirdeksiz olmaları. Patlıcanlar üzerindeki yeşil şapkaları çıkarılmadan sadece ince bir bıçakla uzunlamasına yanından bir yarık açılarak geniş bir tencereye yan yana aralarında boşluk kalmayacak şekilde diziliyor.

(Açılan kesikten tuz sürülür — Spread the salt to the cut)


Tencere odun ateşine bırakılıyor. Üzerine dağılmamaları için bir tepsi ve tepsinin üzerine ağır bir taş ve patlıcanların üzerini geçecek kadar su konulup kaynatılıyor. Patlıcanlar yumuşayıp renk değiştirene kadar kaynatılmaya devam ediliyor. Kaynayan patlıcanlar ateşten alınıyor.Kaynatmadan önce kenarından açtığımız yarık içine tek tek elle tuz sürülüp üstteki yeşil şapkaları çıkartılarak delikli bir sepete tekrar yan yana aralarında boşluk kalmayacak şekilde diziliyor.

                                       (Açılan kesikten tuz sürülür — Spread the salt to the cut)

Sepet tamamen dolduğunda yerden yüksek bir yere konulup ( suyu aksın diye) üzerine tekrar ağırlık konularak suyunun tamamen akıtılmalı ve patlıcanların suyundan ayrılması sağlanır. İçine konulan tuz patlıcanın suyunu çekip akıtmasana yardımcı olacaktır. Bu işlem serin bir yerde en az iki gün sürmektedir.

Suyundan tamamen ayrılan patlıcanlar, sepetten çıkarılır ve biber salçası, ceviz ve sarımsak ile hazırlanan harç ile kenarındaki yarıktan doldurulur ve kavanozlara yine yan yana ve aralarında boşluk kalmayacak şekilde dizilir. Kavanozlar tamamen doldurduktan sonra üzerine sızma zeytinyağı doldurularak kapağı kapatılır ve serin ve karanlık bir yerde 10–15 gün bekletilir. Bu süre zarfında hazırladığımız patlıcanlar zeytinyağı ile fermente olacaktır. Ve artık kış için hazır olacaktır.

                                      (Megdus’un yemeye hazır hali — Megdus is ready to eat)

Megdus yapımı son derece zahmetli olduğu kadar aynı zamanda lezzetli bir turşu. Suriye mutfak kültüründe yemeğin yanında garnitür olarak servis edildiği gibi, sabah kahvaltılık ürünler arasında da yer alıyor.
Çay, ekmek, peynir ve megdus iyi bir kahvaltı önerisi olabilir. Bu turşuyu yapabilmek için kullanılan patlıcanların tohumu Suriye’den getirilmiş ve şu an da talep doğrultusunda Mardin, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis ve Antakya’da mülteciler tarafından üretiliyor.

While I was researching about Syrian culinary culture, I have found out a dish called Megdus, which is made at fall, especially made for winter. Megdus is a type of pickled eggplant with walnut. I found the eggplants that are used for Megdus while I was visiting Harran refugee camp. They were planted by refugee women around the camp.
The specialty of these eggplants that, they are small, purple and seedless. Eggplants are cleaned without taking the green top and made a small cut lengthwise. Then placed in a big saucepan tightly. (1st photo)

Place the saucepan on top of wooden fire. In order to eggplants hold it together, place a tray on top of eggplants and put something that will push the tray down. Then put water until it will reach the top of the eggplants and boil. When the eggplants become soft and pale take the saucepan off the heat.
Then take of the green hat on top and spread salt to the cuts that made before cooking. (2nd photo )

Place the eggplants to a basket, which has holes, tightly. When the basket is full, hang from a high place and put some weight on top. This process and salt helps the excess water to come out of from the eggplants. The process has to make in a chill environment and stay there for two days.
When all of the excess water come out, they will be filled with filling, which is pepper paste, walnut and garlic. Then they placed in a jar horizontally tightly. When the jars are full they are filled with virgin olive oil and closed. They have to be kept in a dark and chill place for 10 to 15 days. In those days, the eggplants will be fermented thanks to olive oil and they will be ready for the winter. (3rd Photo)

Prepration of Medgus is quite exhaustive but it is a delicious pickle. In Syrian culture it can be consumed as side dish at meals or it can be eaten at the breakfast as well. Tea, bread, cheese and Megdus is a good combination for a breakfast. The seeds, that are used to plant these special eggplants, are came from Syria and they are planted by refugees at Mardin, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis and Antakya.

20 Haziran 2017 Salı

Süreyya Gökçeoğlu(50)


Başlangıç, mantık, renk, aklı selim, dinginlik, heyecan, sadakat Süreyya’yi tanimlayan en guzel sözler… Mardin Cercis Murat Konağının açıldığı tarihten bu yana bizimle birlikte olan Süreyya ilkokul mezunu. Konağin aşçıbaşısı.

Cercis Murat Konağı ile başlayan iş hayatı ile kazandığı cesaret ve özgüven sayesinde geçmiş hayatımda ailesi ile yaşadığı huzursuzlukları geride bırakıp hayatını yeniden kuranlardan.

Süreyya’nın ilk düzenli iş sahibi olduğu, huzur ve güven duyduğu yer ve onsekiz yıldır çalıştığı tezgahı ve ocağı onun tek vazgeçilmez yeri…
Mardin’deki yemek kültürlerinin araştırılmasında, uygulanmasında ve gençlere öğretilmesinde katkısı çok büyük.

Öğrendiklerini diğer kadınlara öğreterek onların meslek sahibi olması ve kendi ayakları üzerinde durması için öncülük ediyor.
 Şimdi mülteci kızlara mutfağını öğretmek için onlarla çalışıyor. Onların kendi hayatlarını kurmaları, huzur ve güvenle hayatlarını devam ettirebilmeleri onun gösterdiği emeğin en büyük kazancı olduğunu düşünüyor.

Beginning, logic, color, serenity, calm, enthusiastic and loyalty are the most beautiful words to describe Süreyya. Süreyya, who is the chef of the mansion, is primary school graduate and she is with us since the opening of Cercis Murat Mansion.

She is one of those women, who left her old discomforting past and started their new life with courage and self-confidence thanks to Cercis Murat Mansion. The place that she is most peaceful and trusted is her counter and stove that she is working with for eighteen years.
Her contribution is enormous for researching, applying and teaching Mardin’s food culture to the younger generations. She is teaching her knowledge to other women in order to them to become professionals and stand at their own feet.

Now, she is working with refugee women to teach them her kitchen. She thinks that, helping them to develop their own life and seeing them moving on is the biggest prize of her effort.

18 Haziran 2017 Pazar

Kendi ışığımızla başkalarının yolunu aydınlatmak için çıktığımız macera — The adventure we have started wıth our own lıght to brıghten others journey


Finale kalmamı sağlayan proje UNHCR desteği ile gerçekleştirdiğim, yerel toplum ve Suriyeli mültecilerin entegrasyonunu hedefleyen bir gastronomi projesi. Bu entegrasyonda enstrüman olarak gastronomiyi seçmemizin en önemli sebebi, iki toplum arasında binlerce yıldır süregelen ortak kültür ve tarihi mirasın varlığı oldu.

Türkiye ve Suriye’nin havzasını paylaştığı Mezopotamya, binlerce yıldır kültürlerin etkileştiği, birbirine eklemlendiği ve yeni kültürlerin doğduğu yerdir. Yazılı tarihin başlangıcından, ilk kentlerin kurulmasına kadar, birçok ilk hep bu topraklarda yaşanmıştır.

Mezopotamya denince, kültürel zenginlik ve tarihi derinlik kadar savaşları da konuşmak gerek. Bereketli topraklar, tarihin her döneminde bazen buğday, bazen su, bazen et, bazen de petrolden dolayı sürekli ele geçirilmek istenen bir yer olmuştur. Bu sahip olma isteği savaşların, tarihin başlangıcı kadar eskiye gitmesine neden olmuştur. Kentler yıkılmış, tapınaklar yakılmış, insanlar göç etmek zorunda kalmışlardır. Bu göçler sosyal yıkımlardır aslında. Toplumsal belleklerin kök saldığı coğrafyalardan koparılarak rüzgâra bırakılmasıdır. Anıların silinmesi, masalların unutulmasıdır.

Günümüzde komşumuz olan Suriye de bugün aynı yıkımın yaşandığı yerdir. Doğu-batı, kuzey-güney arasında bir köprü konumundaki bu ülke, çok zengin değerlerini insanlarıyla beraber yitirmektedir.
Kaybolan hayatlarla birlikte, kaybolan masallar, yemekler ve tatlar da var bu yaşananlarda.
Biz bu proje ile kendi topraklarından, kendi köklerinden sökülmüş ve sürülmüş olan bu insanlara bir ışık olmak istedik. Mum gibi olmak istedik, ışığımızla başka bir mumu yakarsak, karanlıkların daha da azalacağını, bunun en kısa ve etkili yolunun da kadınlardan geçtiğini düşündük. Eğitim düzeyi oldukça düşük olan mülteci ve yerel kadınları bir şekilde sosyo-ekonomik hayata entegre edebilirsek, bununla beraber bir rehabilitasyon sürecinin de başlayacağını öngördük. Kendini iyi ve güvende hisseden bir kadının etrafına da bu iyiliği yansıtacağına inandık…

Bize göre toplumlar kadar coğrafyaların da hafızası vardır ve hatırlar. Biz geçmişin zenginliğini, ortak yaptığımız bir yemekte iki baharat ile yakalayabiliriz. Bu gastronomi projesi kapsamında kuracağımız ortak mutfakta, ortak tatlar ve yeni denemelerle tarihsel bir geçmişi paylaşan toplumların -savaşın bütün yıkıcılığına rağmen- büyük zorlukları kısa sürede aşabilmelerinin mümkün olduğuna inandık. Mültecilerin kendi kültürleri ile Türk kültürünü sentezleyerek bir adım ileri gidebileceklerini düşündük… Bu proje ile niteliksiz iş gücü olarak görülen Suriyeli mülteci kadınların, iş hayatına entegre olmalarını ve kendi ayakları üzerinde durur hale gelmelerini hedefledik. Kendi ayakları üzerinde duran kadının bir aileyi, bir toplumu ve kaybolma tehlikesi yaşayan kültürlerini diriltebileceğine inandık.

Yarattığımız bu ortak mutfak kültürü ile evde pişen yemeği daha profesyonel bir hale getirip ekonomik bir girdiye dönüştürebileceğimize ve yıkımlarla sarmalanmış bir hayatı daha yaşanılabilir bir hale getirebileceğimize inandık. Kadınlarımıza kendi seçimleri olmayan bu dönüm noktasında yeni hayatlarına giden yolun taşlarını elleriyle koyabilmeleri için her zaman sahip olacakları bir mesleği kazandırdık.
Bu entegrasyon mülteci kadınların savaş travmalarını atlatmaları ve kendilerini değerli hissetmeleri için de çok büyük bir motivasyon sağlayacaktır.

Basque Culinary World Prize finaline kaldığımda, bu çalışmanın etkileri ve sonuçları hakkında umutlarım daha da büyüdü… Bize inanan, bizi duyan birilerinin olduğunu gördüm. Demek ki aynı güzel düşleri paylaştığımız, farklı ülkelerin insanları da varmış dedim. Demek ki birden çok yerde bunu yapabilir ve daha çok insanın hayatına dokunabilirim diye düşündüm. Bu süreçle beraber, yaptığımız işin ve çabalarımızın birçok yerden duyulacağına ve insanların ötekiler için daha fazla çaba sarf edeceğine inanıyorum… Yaşanan bu büyük trajedinin din, dil, ırk ayrımı olmadan; sadece bireyler olarak ufak dokunuşlarla bile iyileştirilebileceğine olan inancım daha da arttı. Bu mutfaklardan çıkan tatların sofralarında yer bulması, her mülteci çocuğun yüzünde gülümseme, kadınların yüreğinde bir sıcak mutluluk olacaktır.

I am honored to be one of 10 talented chefs chosen as a finalist for the Basque Culinary World Prize.

I am fortunate to be considered for this prestigious award thanks to my work with a social responsibility project supported by UNHCR. The aim of this initiative is to help integrate Syrian refugees into their new host communities in Turkey. Simultaneously, we want to help improve the employability of economically vulnerable Turkish and Syrian women through culinary training.
No matter our ethnicity, culture or country, human beings connect over the dining table and a shared meal. This is why we chose gastronomy as the focus for this project — Turks and Syrians share a thousand years of common culture, history and food.

In Mesopotamia — the shared heritage of Turkey and Syria — civilizations have risen and fallen because of warfare. In these wars, cities have been destroyed, temples have been ruined and people have been forced to migrate. These migrations are highly destructive to the fabric of our societies. Families are split up, homes are lost, income sources disappear and the means to re-establish roots in unfamiliar surroundings are fragile and tenuous. Most recently, it has been Syria which has suffered extensively.

There are around 2.5M Syrian refugees in Turkey. These people need jobs and want to be economically stable and self-sufficient. With this project, we wanted to be a beacon to those who are torn from their homes and forced to abandon their land and their roots. I want to be the spark that inspires hope and inspiration in others, guiding Syrians to find their self-worth and challenging Turks to help them on this journey. It is women who are the key. Women are the heart and soul of society — when they feel safe, empowered and valued, so too does the community at large.

Our project aims to integrate uprooted Syrian refugee women and economically vulnerable Turkish women into a stable, vibrant work life. A strong, confident and independent woman may rejuvenate a family, a society and even a culture which has been displaced by war. In transforming a simple home-made food dish into an opportunity to provide for their family, we are taking the first steps towards stability by offering hope. We will enhance their skills and give them the confidence to lead their communities back to a place of love, support and strength.

Being chosen as one of the 10 finalists for the Basque Culinary World Prize fills me with hope that my project may succeed. It is a recognition that there is value in these women and value in helping them escape economic vulnerability. The dishes which will come out of their kitchens will help put a smile on the faces of refugee children, warmth in the heart of every woman, and begin to strengthen the bonds of family and community once again. We can act as the beacon of hope here in Turkey. We can be that spark which ignites change elsewhere. If we can continue to grow this dream of empowering women free of discrimination of religion, language or country of origin by enhancing their culinary skills, we will be taking meaningful steps towards healing the wounds caused by war and strife. Food is the window to companionship, family and camaraderie, and ultimately, towards peace.

Ebru Baybara Demir

Başını bizim yazdığımız, sonunu da birlikte yazmayı düşlediğimiz bir hikaye — A story that we have started and yet dream to move ıt forward all together





Mardin’de güneş her sabah gözünüzü, gönlünüzü bereketle doldurur. Huzurla uyanıp, mücadele içerisinde bir kargaşaya karışan hayat; her gün başka bir hikayenin peşinden sürükler sizi…
Tıpkı dün ve bugün olduğu gibi… Mezopotamya’nın göğünde yükselen güneşin aydınlığı; başını bizim yazdığımız, sonunu da birlikte yazmayı düşlediğimiz bir hikaye müjdeledi hepimize… 

Dünyanın önde gelen mutfak enstitüsü Basque Culinary Center’ın her sene mutfaktaki yeteneğini ve yaratıcılığını, toplum yararına sosyal sorumluluk projeleriyle birleştiren şefleri taçlandırdığı, dünyanın en prestijli şef yarışmalarından biri olan Basque Culinary Center Awards’ta 110 aday arasından ilk 10'a girerek finale kalan ilk Türk şef olmanın gururunu yaşıyorum. (Üstelik kadın bir şef)

Beni en çok mutlu eden ödülün kendisinden çok, elimi uzatıp hayatlarına dokunmak ve değiştirmek için çabaladığım; Mardinli, Urfalı ve Suriyeli Mülteci kadınların dünya çapında tanınma ve daha nicelerinin kendi yetenek ve çabaları ile aşçılığı meslek edinebilmesi için destek alma şansına sahip olmaları.

Bu vesile ile ;Türk Mutfağı ve Türk Gastronomisinin uluslararası arenada adından bahsedilmesene vesile olmak ayrıca gurur veriyor.
Yarışmayı kazanan şef , 18 Temmuz’da Meksika’da açıklanacak. Heyecanımı anlatmaya kelimelerim yetmiyor. Ben, aşkla yaptığım işime, şehrim Mardin’e ve başlattığımız değişimle önceleri sayılıları bir kaç olan ama şimdi arkamda kale gibi duran, elindeki hiçbir şeyi, herşey yapan kadınların gücüne inandım.

Onlarla ülkem adına inanılmaz bir başarıya imza atıyoruz şimdi.
Sizde mesajlarınızla, desteğinizle benden inancınızı, desteğinizi hiç esirgemediniz. Sizden aldığımız güçle daha nice başarılara imza atacağımıza eminiz.

Bu hepimizin başarısı, iyi ki varsınız.


In Mardin, the sun fills your eyes every morning and your heart with abundance. Life that wakes up peacefully and becomes involved in a struggle in the struggle; every day it will drag you to another story.

Just as it was yesterday and today. In the light of sun rise on the chest of Mesopotamia; good news appeared on a story that we wrote the beginning together and hopefully continue together.
One of the world’s most prestigious kitchen institution the Basque Culinary Center, is rewarding chefs every year, who are using their talent and creativity for social responsibility projects. I am proud of being the first Turkish chef (moreover, a female chef) to enter the top 10 among 110 candidates around the world for Basque Culinary Center Awards.

The issue which made me most happy about this award is that I am tried to help and change the life of women, who are from Mardin, Urfa and Syrian refugees. Moreover, they got a chance to recognized world-wide and become professional on cooking with their own talents and efforts.
It is also a proud to knowing Turkish Cuisine and Turkish Gastronomy will be mentioned in the international arena as well. The winner of the contest will be announced in Mexico on July 18th. I do not have enough words to express my excitement.

I believe in the power of the job I made with love, my town Mardin, and few women at the beginning, who are made everything with nothing, and women who are more in numbers and by my side like a castle. Now we are building an incredible success on behalf of my country. All of you never stopped believing and supporting me with your messages. We are sure that, we will accomplish more with the strength that we received from you.

This is the success of all of us.

Ebru Bayabara Demir